23 Mart 2014 Pazar

                                                                       Drama Yolu


           Karanlık bir gecenin karanlık bir demiydi.Arabalar  pati çekip ,gecenin sessizliğine apaçık savaş açıyordu.Yol çok uzak gözüküyordu.Her zaman zaman ki yol ...O bir günn önceye kadar  -artık gün nedemekse -  kadar ,Kapıdağ devlet hastanesinde  ortalığa neşe saçan  bir çömez iken , şimdi hiçbir  yere ait olmayan  hiçbirşeydi.Bir taksi uzaktamn göründü.Binem mi ?  Neden? Cüzdan nerde ki  ? Galiba o da yandı.Yürümek iyidir.Küçüklüğünden beri yürümeyi sever.

  Üst geçitten geçip  dik yokuştan  evine yollandı .Sokağın başında  tanımadığı ve tanımaktan hoşnut olmadığı birini gördü..Bugün tanıştığı insan  ' Atabek ; söyle  gördüklerin hoşuna gitti mi ? ' 'Lütfen git .Korkuyorum.' 'Neyden ?' ' Gördüklerim  beni korkuttu.'  'Hayır !  İsteklerinin  olamayacağı  galiba seni kızdırdı. Ama söyle ; Ya olsaydı ? '  'Susarmısın artık ! ' 'Drama yolunu sen istedin .  Ben seni uyarmıştım .' 'git artık.Gidin yoksa .. ' Ne yaparsın ?Polisi arayıp  'Beni Drama yoluna götürüp geçmişte yaşadığım acıları  gösterdi.Sonra oradakileri değiştireyim derken  yol çöktü.Kurtarmak için  eşyalarımı  ateşe verdim ' mi diyeceksin ? Atabek seni Tımarhaneye  tıkarlar.' 'Ben böyle olmayacağını bilmiyordum'  'Bilmiyor olabilirsin .Ama öyle oldu.'  'Can alabiliyormusun ?' 'Bu yeti dostum  Azraile ait.' 'Ne zaman gelir o?' 'Ben Tanrı değilim  .'  Kaldırım taşına otursu .Az çok hatırlıyordu ;


    Salı günü biterken Kağıdağ  devlet hastanesinin otogarından kalkan otobüsü  şehir merkezine  yol aldı.Herşey iyiydi..Hava üssünün durağında indi. Meydana yürüyordu. Otobüsten inip  Kartallı heykelden  karşıya geçip  yokuş aşağı  yollandı .İMKB  nin biraz ilersine vardı.  Orada eski  Tekel  binası vardı.Sahipsiz ve boş .Genelde burası oldukça tenhadır. Fakat şu an  hırpani bir dilenci  onu çağırıyordu ' Hey sana  eğer para verirsen sana  bir yetenek vereceğim . Aptal mı bu adam ?  Ulan senin  ne ahın ne de  vahın kalmış la ! Neyse bakam : 'Kaç lira istiyon ? ' ' Elinde ne kadar varsa .Fakat bu tek taraflı bir  alışveriş değil.'  Gözlerini farketti. Keskin gözleriyle yüzüne baktı..'Eğer verirsen seni Drama yoluna götüreceğim.'  Orası nersei ? Bana tanıdık geldi.İrtihal omaya !  'Neresi orası ? '   'Bu yola girersen  yaşadığın acıları izleyebilirsin.Böylece gelecekte daha iyi kararlar verebilirsin .'Ne diyorsun sen ?  Ne geleceği ? Geleceğim kadar geldim ben  !  Artık kararlara değil  bir arabaya , bir kadına  ihtiyacım var .'  'Geldiğin yer gideceğin  yerin bir durağı   evlat. Dediklerine bak  hele ;  Sen memur oldun da  657 sayılı kanuna bağlandın da    hayatının tükendiğinin mi düşünüyorsun ?  Yapma hayat bu kadar basit değildir emin ol .Gelecek her zaman süprizdir. Her zaman . İstersen 80 yaşında bir nine yahut bir dede ol  , Yarın gene senin için  yeni bir çağdır .Şimdi bu bilinmeyen denizde   kendi müzene bakmak olmaz mı ? Sana Tanrının  en büyük eserinde gezmek imkanı sunuyorum .


Kafası karışmıştı.Bu dedeyi maytapa lacaktı.Fakat  bir kayaya çarpmıştı . Düşündü . Geçmiş ...Geçmişi   karışık dfeğildi. Liseyi Bursa da okumuştu.Dayısının yanında . Ortaokulu ise burada . Hürriyet İ.Ö   arka sırada oturan ne idüğü   belirsiz bir şeydi.  En hoşlandığı uğraşları ;  Mahalledeki sopaları toplayıp  evinin bahçesinde   oynamak , Babasının , Dedesinin  kitaplığını  karıştırmaktı.Elinde sopayla hain Kostoğu ya da  Antuanı öldürmekle meşgul olurdu .  Babası  bir Tapu memuruydu .Okul onun için hep hüsran ve hayal diyarıydı.Gerçi hüsran olmak   biz insanların yazgıımız. Geçimşinde ki olaylar  ... Ne yaşadı ?   Öyle mazlum değildi  .Bir yere  kadar ...  O gün kirli sakallı tipler  evi basıp  babasını öldürünceye kadar...

'Karar verdin mi ? '
'Şartın var mı ?'
'Tek şart ; Sadece izleyeceksin  .Karışmayacaksın'
'Tamam '
'İzle beni '

Eski  Tekel  binasının içersine  bir dilenci , arkasında ise Atabek girdi.İlereldiler Sonunda geniş bir avluya geldiler.


  'Hazırsın değil mi ?' ' Evet'   ' Kaat gözlerini ve elimi tut . '  Bu ne yav  ? Baya çocuk oyunu gibi  ' Güven bana ' 'ben ve güvenmek ha ? ' 'nesin sen ? Hızır derviş mi ? '  'Benden güven bekleme ' 'Evlat ben senin  Beyaz  tavşanınım .Bu harikalar diyarında tek tanıdık  ben olacağım .Hayatında nefsinin  yenildiği  savaşlardan ötürü  kaybettiğin güveni istemiyorum.Ondan daha fazlasını istiyorum .' ' Başlayalım.'  Bir sarsılma gibi birşey oldu . Bir yolun başındaydılar .Yolun sonu  daha yoktu.Her tarafta   rögar kapakları  ve üstlerinde isimleri  vardı.  'Başalyalım mı ? ' Evet ' '^Birşey soracağım ; Niye rögar kapağı var ? ' Çünkü acılarımızı ve yenilgilerimizi  burada tutarız.Bir kanalizasyon gibi.Rögar kapaklarını  açtığında artıklarınla karşılaşacaksın .'  Bir rögar kapağının önüne geldi . Üstünde : Gönlünün Pamuk prensesleri ve  gerçekler ' Kapağı açtı.Karşısında Orta 2 de ki sınıfı geldi .Bir ders vaktiydi . Hemen tanıdı .Arkadaki adam .Birşeyler yazıyordu. Dersten bağımsız bir yapı  kurduğu belliydi.  'Yanıma gidebilirmiyim ? '  'Evet ama karışma! '
Yanına gittiğinde  kağıtın ne olduğunu hatırladı.Ergen adam  adayı  önde dersi dinleyip  , teneffüsü iple çeken kına rengi saçlı kıza yazılan bir mektuptu . Bu mahallede oturuyoprdu .Arada eteğinin üstüne koyduğu telefona bakıyordu kzı . Bu manzarayı izledi .Hadi Atabek   ergeni seni göreyim . Neydi bu kızın ismi ? Ferhunde Sonunda ders bitti. .Ergen Atabek sınıf tenhalaşınca  mektupu  masasına koydu . Sonunda okundu mektup .Kız  o zamanlar kendisini himaye eden  çocuğa bir şeyler  fısıldadı .Rahatsızdı .Sonra kendi arkadaşına birşeyle fısıldadı . Sonuunda Atabek in yanına geldiler .Başladılar nutka ; ' Sana böyle şeyler yakışmaz .' İnsanları rahatsız etme !' 'Senin sevgilin  vatanın olmalı ' vs. O an Atabek i,  Atabek gördü .Bir yere çökmüş  kitap okuyordu. Acıyı hissetti. Acı onu kavrayıp  sarsmıştı sanki. 'Buradan çıkmak isityorum .' 'Olur .İlerle '  Geçmişi görünce biraz garip olmuştu .O zamanlar  bir aile dostunundan aldığı kitapları hatim ediyordu .Hayaller kuruyordu şimdi  ki Atabekle ilgili .' Böyuledir  o zaman  bu anı  biri sana anlatsa lar bir güzel söverdin.  ' Biraz ilerdi . Şimdi   önüne Lise 4 deki  hali önüne geldi . Gözlüklüydü . Saçı sağa  yatıktı . Elinde  Kafka  vardı .  Oturmuş birini izliyordu . Bir kızı .. İsmi galiba  Esra ydı  .İstanbuldan taşınmış bir adamın ilk kızıydı .


  Saçları gene kına rengindeydi. Kulaklıkla  şarkı dinler haldeydi. Atabek Kafkadan bir sözü deftere yazdı :Kafes kuş aramaya çıktı.' Yanına gidecekti .O an garip birşey  oldu : Atabek   genç Atabekin beyninden geçenleri  hissetti .O  düşünceler beyninde bir teyp gibi  çaldı:  'O salaş ve birazcık garip Kimliğini oluşturamamış , kimliksiz . '  Bu sözler  karşısında ki  kızın  kendisi hakkında fikirleriydi. Acıyı ve yenilmişliği hissetti. Gözünden iki adet   H20  süzüldü.Niçin insan ağlar ? İlk  kim ağlamış ? Acıya karşı  bedenin bir tepkisi mi ? Neyse ney  Ağlamak iyidir . İyidir yani

 Bu  kapaktan çıktı .İlerledi .  Başka bir kapağın önüne geldi .''Büyük acılar ''    Karşısına o an geldi .Saat 19:30 du . Tapu müdürü Selahattin bey işten gelmiş , haberleri  izliyordu . Birazdan ölecek ve evi yanacaktı .Kendisini aradı . Daha evine gelmemişti. ''Karışma ''  '' Neden ?''  Babası ölmemeliydi.  ''İnsan hüsran içindedir.'' Öyle Tanrım öyle .Karşsısına  çıktı '' Merhaba delikanlı .Ben senim .Yani  gelecekte ki sen  Baban birazdan ölecek birşeyler yap . ''Delimisin be ?''  Niye böyle şeyleri demek şeytana atfedilir ? Elcevap: Çünkü sadece delilerin  beyinlerinde bariyerler yoktur .

'' Haydi hızlı ol babamızn ölmesini istemeyiz .'' ''Peki gelcek nasıl ?'' '' Aynı koçum yaşıyorsun '' '' Ne yapacağız ? '' ''Birazdan evin önüne siyah bir araba gelecek .  Onu ihbar edeksin . Tamam mı? '' Galiba babası kurtuldu .Güzel günler göreceğiz  .Evet .Fakat olanlar bir facia idi . Siyah araba  evin önüne geldi. 4 tane siyah giyimli  sakallı adam indi. İçlerinden biri  uzakta ki delikanlıyı  tanıdı . '' Onun veledi bu !  Bizi polise ötüyor.Sıkın''  İki kurşun.İki kurşun onun göğsünü deldi. Ve gene yıkıldı . Rögar sallandı .Ve çökmeye başladı .'' Sen ne yaptın ? Sen Sünnetullaha karşı geldin ! Sırf bir insan uğruna  Allahın en büyük  mahlukunu  kendi acıların yüzünden  değiştirmeye kalktın .Ve kaybettin .Bak evlat  bu yol sadece izlemen içindi .Ama siz nefis maymunları  niye böylesiniz ?   Hep böyle mi olmak zorundasınız ?  Harut ile Marut   sadece sizi denemek için  gönderdi .Fakat siz  gene nifak karıştırdınız .  Siz niye böylesiniz ? Sizi küçük gören  İblisin uşağı nefse uyup bizim aynamızı karartırsınız ? Niye  o pis arzularınız yüzünden '' ''Ne yapacağız  şimdi  ? ''Drama yolu ateş ister . Elinde ki değerli her şeyi  ortaya at .Hemen yap .Drama yolu çökmeden bunu yap .'' Aklına gelen her değerli  şeyi ortaya  attı.Ne yapmıştı ? Babasını kurtarmak .Yani kaş yapmak .Ama göz çıkarmak .İnsan böyledir .''İnsan ne nankör'' Doğru nankör .Herşeyini ortaya koydu .Dilenci ateşi yaktı .Ateş büyük bir dumanla ortalığı sardı . Ve Salı gecesine gelindi.


  Kaldırım  taşına uzandı .' 'Alsa Kaldırımlar bu ateşi ''  Ağladı .Son kalan yaşlarlada ağladı .Ağladı .''Ölse kaldırımların karasevdalı eşi...



15 Mart 2014 Cumartesi

14 Mart 2014 Cuma

Amerika'da yasaklanan Ermeni belgeseli

  Aslında şiddet ve nefret  savunma ihtiyacından doğar.
tutunamayan (disconnectus erectus): beceriksiz ve korkak bir hayvandır. insan boyunda olanları bile vardır. ilk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. yalnız,pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. dik arazide yokuş yukarı hiç tutunamaz. yokuş aşağı, kayarak iner. (bu arada sık sık düşer.) tüyleri yok denecek kadar azdır. gözleri çok büyük olmakla birlikte,görme duygusu zayıftır. bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez.

erkekleri yalnız bırakıldıkları zaman acıklı sesler çıkarırlar. dişilerini de aynı sesle çağırırlar. genellikle başka hayvanların yuvalarında (onlar dayanabildikleri sürece) barınırlar. ya da terkedilmiş yuvalarda yaşarlar. belirli bir aile düzenleri yoktur. doğumdan sonra ana, baba yavrular ayrı yerlere giderler. toplu olarak yaşamayı da bilmezler ve dış tehlikelere karşı birleştikleri görülmemiştir. belirli bir beslenme düzenleri de yoktur. başka hayvanlarla birlikte yaşarken onların getirdikleri yiyeceklerle geçinirler. kendi başlarına kaldıkları zaman genellikle yemek yemeyi unuturlar. bütün huyları taklit esasına dayandığı için başka hayvanların yemek yediğini görmezlerse, acıktıklarını anlamazlar. (bu sırada çok zayıf düştükleri için avlanmaları tavsiye edilmez)

içgüdüleri tam gelişmemiştir. kendilerini korumayı bilmezler. fakat - gene taklitçilikleri nedeniyle - başka hayvanların dövüşmesine özenerek kavgaya girdikleri olur. şimdiye kadar hiçbir tutunamayanın bir kavgada başka bir hayvanı yendiği görülmemiştir. bununla birlikte, hafızaları da zayıf olduğu için, sık sık kavga ettikleri, bazı tabiat bilginlerince gözlemlenmiştir. (aynı bilginler, kavgacı tutunamayanların sayısının gittikçe azaldığını söylemektedirler.)

din kitapları bu hayvanları yemeyi yasaklamışsa da, gizli olarak avlanmakta ve etleri kaçak olarak satılmaktadır. tutunamayanları avlamak çok kolaydır. anlayışlı bakışlarla süzerseniz, hemen yaklaşırlar size. ondan sonra tutup öldürmek işten değildir. insanlara zararlı bazı mikroplar taşıdıkları tespit edildiğinden, belediye sağlık müdürlüğü de tutunamayan kesimini yasak etmiştir. yemekten sonra insanlarda görülen durgunluk, hafif sıkıntı, sebebi bilinmeyen vicdan azabı ve hiç yoktan kendini suçlama gibi duygulara sebep oldukları, hekimlerce ileri sürülmektedir. fakat aynı hekimler, tutunamayanların bu mikropları,kasaplık hayvanlara da bulaştırdıklarını ve bu sıkıntıdan kurtulmanın ancak et yemekten vazgeçmekle sağlanabileceğini söylemektedirler.

hayvan terbiyecileri de tutunamayanlarla uzun süre uğraşmış ve bunları sirklerde çalıştırmak istemişlerdir. fakat bu hayvanların, beceriksizlikleri nedeniyle hiçbir hüner öğrenemediklerini görünce vazgeçmişlerdir. ayrıca birkaç sirkte halkın karşısına çıkarılan tutunamayanlar, onları güldürmek yerine mahsun etmişlerdir. (halk gişelere saldırarak parasını geri istemiştir.) 

filden sonra din duygusu en kuvvetli hayvan olarak bilinir. öldükten sonra cennete gideceği bazı yazarlarca ileri sürülmektedir. fakat toplu, ya da tek gittikleri her yerde hadise çıkardıkları için, bunun pek mümkün olmayacağı sanılmaktadır.

başları daima öne eğik gezdikleri için, çeşitli engellere takılırlar ve hertarafları yara bere içinde kalır. onları bu durumda gören bazı yufka yürekli insanlar, tutunamayanları ev hayvanı olarak beslemeyi de denemişlerdir. fakat insanlar arasında barınmaları - ev düzenine uymamaları nedeniyle çok zor olmaktadır. beklenmedik zamanlarda sahiplerine saldırmakta ve evden kovulunca da bir türlü gitmeyi bilmemektedirler. evin kapısında günlerce, acıklı sesleriyle bağırarak ev sahibini canından bezdirmektedirler. (bir keresinde, ev sahibi dayanamayıp kaçmışsa da, tutunamayan, sahibini kovalayarak, gittiği yerde de ona rahat vermemiştir.)

şehirlere yakın yerlerde yaşadıkları için, onları şehrin içinde, çitle çevrili ve yalnız tutunamayanlara mahsus bir parkta tutarak, sayılarının azalmasını önlemeyi düşünmenin zamanı artık gelmiştir.

tutunamayanlar
                                                               Kiralık Konak Üzerine

      Yakup Kadri bu romanında redingotlu ve sahte kibarlıkla maymunlaşmış   insanları  objektifinden yansıtıyor.Hakkı Celis  bir nevi Turgut özbenin  habercisi . Seniha  her gün bataklığa bıraktığımız  bir kurban .Saadet Pariste yahut  Viyanada değildir kuzum !

     Hakkı Celis  romanın acı çeken kahramanıdır.Naim efendi  ise facianın ta kendisi ... Artık Dünya eski Dünya  değildir .Herşey birdenbire bir hokkabaz değneğiyle  değişmişti . Hakkı Celis  ise Romanda bunu sorgular .Sonunda millete inanır. Zavallı Hakkı bey !   Hakikatler facialardan sonra gelir . Hakkı Celis bromanın sonunda bir Türk milliyetçisi olarak şehit olur.Fakat ne Gökalp okumuştur , ne Akçura  . Evet tecrübeleri ve çektikleri onu  oraya iter .Milliyetçilik ne yazık ki bizde   bir bilinç değil  acı tecrübe sonucudur .


Sonunda Konak çöktü .Ve  daireye razı olundu . Sadece Hakkı öldü ; Selim ışık doğdu .Kral öldü.Yaşasın yeni kral Selim Işık !

9 Mart 2014 Pazar

Tarihin Arka Odası - Kırım - 08.03.2014 - 1.Bölüm


Sekel kültürü, eski sosyal ve siyasi teşkilatlanmaları göstermektedir ki kesinlikle bir Türk Boyu ile ilişkilidirler.
Sekeller, eski Göktürk Alfabesi’ne çok benzer bir alfabe olan kendi alfabelerine sahiptirler.
Milli renkleri mavidir ve üzerinde altın sarısı bir güneşle gümüş rengi bir hilal olan bayrakları gök mavisidir.
Sekellerin 6 boyu ve her boyun 4 kolu vardı. Birçoğunun adı Türkçedir. Ayrıca, Sekeller Macar Ağızları konuşmalarına karşın, dillerinde Macarcadakinden daha katı bir ünlü uyumu söz konusudur.
Yine bu özellik de dillerinin Türkçe ile olan ilgisini göstermektedir.
Sekellerin inanışlarına göre;
453 Atilla’nın 453′te ölümü ve devamında gelen Hun İmparatorluğu’nun çöküşü sonrasında Karpat Havzası’nda muhkem bir yere çekilen 3 bin Hun savaşçısının torunlarıdırlar.
895′te Macarlar gelene dek burada varlıklarını devam ettirdiler. Ortaçağın Macar vakayinameleri de Sekeller’in Atilla’nın torunları olduklarını ve Macarlar geldiklerinde orada bulunduklarını kaydediyor. Kültürünün eski unsurları ile eski sosyal ve siyasi teşkilatlanmaları göstermektedir kî Sekellerin kesinlikle bir Türk boyu ile bağları var. Sekeller, eski Göktürk Alfabesi’ne çok benzer bir alfabe olan kendi alfabelerine sahip.
18.. yüzyılda Transilvanya’yı işgal etmesinden sonra daha büyük bir darbe aldı.
1848′de Avrupa’yı silip süpüren ihtilaller dalgası Transilvanya’ya ve Sekelistan’a da ulaştı. Sekeller kendi hükümetlerini kurmak istediler fakat Macarlar buna karşı çıktı ve Sekel ileri gelenlerini Macar İhtilaline katılıp siyaset işlerini Macarlar’a bırakmaya ikna etti. Sekeller bunu kabul ettiler ve askeri güçleri ile birlikte Macarlar’a katıldı.
1867 Yeni Macar hükümetinin 1867′den sonra ilk yaptığı işlerden biri Sekelistan’ı ve diğer Sekel kurumlarını tasfiye etmek, yani resmi olarak Sekel milletinin varlığını sona erdirmek oldu. Macar siyasetçileri, “Siz Sekeller Macarca konuşuyorsunuz, öyleyse Macar olmalısınız” tezini savunuyorlardı. Sekelistan’ın parçalara ayrılmasından sonra, bölge ihmal edildi ve iktisadi olarak çöktü. Sonuç olarak birçok insan yurtdışına göç etti. Ancak Sekeller yok olmadı ve kim olduklarını da unutmadı.
1877′de Türk-Rus Savaşı esnasında Sekeller, Türk ordusuna yardımcı olmak amacıyla Sekel Lejyonu adıyla bir birlik kurdular.
1990 yılında Genç Sekeller Forumu adı altında kurulan küçük ama dirayetli bir teşkilatın Macarların haddini bilmez ve faydasız yönlendirmelerine kulak asmamaları ile başladı. Toplantılarda milli Macar sembolleri yerine Sekellerin sembollerini ilk kez kullanmaya başlayanlar bunlardı. Genç Sekeller, Göktürk Alfabesi ile bağlantı olan eski Sekel alfabesini yeniden canlandırdı. Yerleşim yerlerinin girişlerine bu alfabe ile yazılmış resmi yazılar asarak Sekellerin hâlâ var olduklarını, farklı olduklarını ve köklerini bildiklerini ortaya koydu.

8 Mart 2014 Cumartesi

 

ESKİ TÜRKLERDE KADININ YERİ

İslam öncesi Türk toplumunda kadının yeri çok önemli idi. Hatta bugünkü Avrupa'da dahi kadına verilmeyen haklar o günün Türk toplumunda vardı. Bugün Avrupa toplumlarında bile kadın eşeysel (cinsel) bir nesne olarak görülmekte ve toplumsal anlamda erkeklerle tamamen eşit olamamaktadır.

Örneğin; bugün hangi Avrupa ülkesinde bir kadın ordu komutanı vardır? Oysa ki eski Türk toplumunda kadınlar savaşçı, kale komutanı, vali, ordu komutanı olabiliyordu. Hatta Kağan savaşa gittiğinde Hatun başkentte kalırsa, ülkeyi o yönetiyordu. Zaten verilen buyruklar, "Kağan ve Hatun buyurdu ki..." diye başlıyordu. Hatun'un adının geçmediği, damgasının (mührünün) olmadığı buyruklar geçersizdi. Kadınlar, Hanım adını alıp oba yönetiyor, yeri geldiğinde ordunun başına geçip savaş yönetiyordu. Ordunun başına geçip Pers İmparatoru Darius'un (Dara) kellesini mızrağının ucuna takıp ülkesine getiren İskit Hatun'u Büyük Tomris değil miydi? Ya da Attilla'nın karşısına çıkan Roma elçileri önce Attila'nın eşi Arıkan Hatun ile görüşmek zorunda kaldıklarında şaşırmamışlar mıydı?

Diyebilirsiniz ki, "Bunlar soylu kadınlardı, halk nasıldı?" Halkta da durum aynı idi. Çünkü Türklerde soylu-halk (avam) ayrımı yoktu. Onlara göre tüm Türkler soylu idi. Kız çocukları erkekler gibi at biner, kılıç kuşanır, savaşa giderdi. Bir kadının birden fazla isteyeni olduğunda, kadın erkeğini kendi seçerdi. Evlenirken de bir kadın ve bir erkek çadırlarını birlikte kurardı. Evlilik çağı gelen erkek ve kadın, ailelerinden yaşarken kalıt (miras) payını ister, aldıkları paylar onların çeyizi olurdu. Bu payları birleştirir ve kendi yuvalarını kurarlardı. Her şey tamamen eşitti.

Türkçenin Diriliş Hareketi

 Zalimler   geçmişteki  günahların kefaretidir .Her zalim   hakkı yenilmiş  masum toplumun hırslı evladıdır.